10 Nisan 2011 Pazar

Bu bir sistematik deprefizasyon.

sabah olmuş. hiç istemesen bile uyanıyorsun, ilk sigaran. yataktan kalkıyorsun, ikincisi ve yüzünü yıkarken üçüncüsü. içeri nisan güneşi giriyor, güneşle beraber esen yel peldeyi havalandırıyor. göğsünde bir yanma var sanki ? ve evde birileri... dünden kalma çayı döküyorsun. bu şehrin suları çok kireçli, bir gün böbreklerin tıkanacak belli. masanın üstünde dolu kül tablaları, boş sigara paketleri ve üstünde ter kokan tişörtün. oturma odasında biri uyuyor, televizyon açık. spikerin sert sessizleri kulağına geliyor.

kahvaltıdasın. yeşil zeytinler sana, sen onlara bakıyorsun. bıraksalar o masada yıllarca duracak gibisiniz. çayın dumanı tütüyor, gözün perdede. sadece duruyorsunuz öylece. düşünceler bile durmuş. kahvaltıdan sonra sıra kahvede, kahveniz beşinci sigaranın şerefine. altı da olabilir, belki yedi... spikerin sesi kulağına batmıyor artık, neyse en azından başın ağrımıyor.

çatallar, küp şekerler sakin. yumurtanın ölü bir bebek olduğunu düşündüğünden onu da yiyemiyorsun. bütün dünya zevkten çıldırmış, ama bugün burada sağır eden bir yavaşlık kaplamış her yeri. sokaktan araba sesleri geliyor, veledin biri bağrıyor sanki boğazlıyorlarmış gibi. belki... karıştıkça çözülememiş şeyler var aklında.

her gün gidip geldiğin, artık ezberlediğin yolda, her zamanki gibi ağır ağır, bezmiş ama bu bezginliği dış dünyaya yansıtmamak, her şeyden memnunmuş gibi gözükmek adına yüzünde eğreti bir gülümsemeyle yürüyorsun...

akşam olmuş. evdesin. kül tablaları henüz dolmamış. bir şey değişmiyor ama insan bekliyor, bekliyor işte...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder