15 Nisan 2011 Cuma

Kör olmak.

Körler de içinde ayrılır tabi. duygu körleri, zeka körleri... Ama en zoru sabah uyandığınızda güneşi göremediğiniz körlüktür. Sevgilinize gözlerinizle dokunamadığınız körlük... Beni hep düşündürmüştür, doğuştan kör olmak mı yoksa sonradan ışığı kaybetmek mi daha zordur ? Hiç bulutları görmediğinizi düşünün, sizin için 'görmek' denilen şeyin sadece bi şeylere çarpmadan yürümek olduğunu.

Zor evet, ama biraz da güzel. Çarçur olmuş dünyayı gör(e)memek, acizleşmiş hayatları, rengini çoktan kaybetmiş denizleri, aptal şekilleri, çirkin insanları, yaşlanan yüzünüzü görmemek kötü müdür ? Uyuyakalmış bir Tanrı'yı da görmezsiniz hem. Hepsini bilirsiniz ama görmezsiniz. Kör olmak derken zaten onda olan bir özellik, bir üstünlğü anlatırmış gibi.

Bir adam var bizim buralarda görüyorum bazen, kendisi de bu portreden bir insan. Acaba bu adamdan nasıl bir film çıkar diye düşündürmüyor değil beni. Öyle kendine has bir müdanasızlıkla yürüyor ki, otobüste dolmuşta yer verince teşekkür de etmiyor öyle de bir karizması var. Sonra da mp3 playerında son ses müzik dinliyor. İnsan bir engelli görünce kendi üstünlüğünü farkedip acır ya, onu görünce tam tersi oluyor. Kendinden o kadar emin ki onun kadar iyisi de yoktur hani. Sonunu nereye bağlıycam bilemedim kör olmayasıca ben. Sevgiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder